Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, iklimin güvencesinin su olduğunu belirterek, "Su, 'Su Kanunu' ile koruma altına alınmadan, 'İklim Kanunu'nun çıkarılması anlamsızdır, eksiktir" dedi. Kesici, iklim değişikliğinin etkileri ve su kaynaklarının korunmasının önemi üzerine dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
İklim Krizi ve Suyun Önemi
Dr. Erol Kesici, doğal ortam ve kaynakların aşırı kullanımının, tüketiminin, kirletilmesinin, insanın doğanın döngü ve dengesine olumsuz etkilerinin sonuçlarına dikkati çekti. Susuzluk, aşırı kuraklık ve dünya atmosferinde sera gazlarının artışına bağlı dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığın 2 derece artmasıyla, küresel ısınma ve iklim krizi yaşandığını kaydetti.
Kesici, iklim değişikliğinin etkilerini her gün suya, gıdaya ulaşamamanın yanı sıra seller, kuraklık ve yangınlarla gündemde olduğunu belirtti. "Gezegenimizde yaşamın suyla başladığı ve şekillendiği ilkesine göre, su hayatın vazgeçilmezi ve iklimin güvencesidir. O nedenle suyu koruyamazsak, gıdayı, ekonomiyi, yaşamı, geleceği korumamız mümkün değildir" dedi.
İklim güvencesinin su olduğunu vurgulayan Kesici, bir ülkede hayatı şekillendiren, canlıların yerine başka hiçbir şeyi koyamadıkları suyun 'Su Kanunu' ile koruma altına alınmadan, 'İklim Kanunu'nun çıkarılmasının anlamsız ve eksik olduğunu savundu.
İklim Kanunu'nda Dikkat Edilmesi Gerekenler
İklim Kanunu'nun, bir ülkenin iklim krizi ile mücadelede uyumlu ve dirençli olmasını sağlamak, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve tüm bu süreç içerisinde her bir kişi ve kurum için adil geçişi yönetmeyi yasal güvenceye alan en kapsamlı düzenleme olduğunu kaydeden Dr. Kesici, "Adil ve uygulanabilir olması insanların yönetimine bağlıdır" dedi. Türkiye'de iklim krizinden ciddi şekilde etkilenecek 20'den fazla tarım ve su havzası bulunduğunu belirten Kesici, İklim Kanunu'nun toplumun her kesiminin sesini duyurması ve kanun hazırlanırken bilim insanları, çevre örgütleri ve vatandaşların sürece dahil edilmesi gerektiğini vurguladı. Kesici, İklim Kanunu yapım ve uygulama sürecinin şeffaf, adaletli, katılımcı ve hesap verebilir olması gerektiğinin altını çizdi.
Dr. Kesici, sadece bir reklam sloganı haline gelen 'net sıfır karbon' hedefinde önceliğin ulaşım ve sanayi olması gerektiğini dile getirdi. Fabrikaların, otomotiv sektörünün, kara- hava yolu şirketlerinin sorumlulukları için sanayi ve ulaştırma düzenlemelerinde belirli emisyon standartları ve yaptırımlar uygulanması öncelik gerektirdiğini ifade etti. Fosil yakıt için devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımlara dair net bir düzenleme içermediğini belirtti. Yaygın olarak hayvan yetiştiriciliğinin yasaklanacağı endişesinin giderek arttığını, karbon salınımında önceliğin tarımsal üretimde hayvan yetiştiriciliğinden ama daha çok ulaşımda ve sanayide net sıfır karbon hedefi oluşturması gerektiğini söyledi.
Enerji Reformu ve Sonuç
Enerji reformu zorunluluğuna da vurgu yapan Dr. Kesici, fosil yakıt kullanımını sınırlandıran, hidro, jeotermal, güneş, rüzgar, odun, bitki artıkları, biyokütle, gel-git ve dalga vb. yenilenebilir kaynaklara öncelik veren düzenlemeler ve ilgili destek getirilmesi gerektiğini belirtti. İklim Kanunu'yla ilgili farklılık yaratabilmek için siyasi irade ve toplumsal destek gerektiğini, bunun için hükümetlerin kararlı ve halkın bilgilendirilerek, kuşkuları giderilerek sahipleneceği yansız, adaletli bilinçli olarak karar verme ve bu kararı yerine getirme gücü oluşması gerektiğini söyledi. Yeşil kalkınma vizyonu, emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişimiyle mücadelede sera gazının azaltılması için yapılaşma-dönüşüm için çok ciddi finansal- bilimsel kaynağa ihtiyaç olduğunu ve mutlaka sağlanması gerektiğini ekledi. Adil geçiş, bu süreci yakından takip etmek, politika yapıcıların vaatlerini somut adımlara çevirmesini talep etmenin yanı sıra azaltım, uygulama çalışmalarında sürekli denetim, raporlama ve takip, amasız fakatsız uygulanması gerektiğini, kanunların rafta kalmaması gerektiğini sözlerine ekledi.