
Torosların Yılmaz Bekçileri: 35 Yıllık Ağaç Kesimi Destanı
Toros Dağları'nın zirvesinde, 35 yıldır omuz omuza çalışan bir çiftin hikayesi, azmin ve geleneklerin yaşatılmasının sembolü haline geldi. Mersin'den Antalya'ya uzanan bu zorlu yaşam yolculuğunda, Mehmet ve Esen Gül Güneş çifti, orman işçiliği mesleğini aşkla sürdürüyor. Aileden kalma bu meslek, Torosların sarp yamaçlarında adeta bir yaşam mücadelesine dönüşmüş durumda.
Torosların Kalbinde Bir Ömür
Mehmet Güneş, eşi Esen Gül ile birlikte Akseki Orman İşletme Müdürlüğü tarafından damgalanan ağaçları kesiyor. Kesilen ağaçlar, traktör yardımıyla yol kenarına indiriliyor. Burada Esen Gül devreye giriyor ve tomrukların kabukları el motorlarıyla soyuluyor. Ardından, odunlar "ster" düzenine göre hazırlanarak Orman İşletme Müdürlüğü yetkililerine teslim ediliyor.
Bu zorlu süreçte, Güneş çifti, sadece mesleklerini icra etmekle kalmıyor, aynı zamanda doğayla da mücadele ediyor. Torosların dik yamaçlarında, her türlü zorluğa rağmen ekmeklerini kazanmaya devam ediyorlar. Mehmet Güneş, bu durumu, "Bu bizim ata mesleğimiz. 40 yıldır Toroslarda ekmek paramızın peşindeyiz" sözleriyle özetliyor.
Aile Geleneği ve Gelecek Umutları
Mehmet Güneş, 15 yıldır Akseki Orman İşletme Müdürlüğü bünyesinde çalıştığını ve bu mesleğin aileden geldiğini belirtiyor. Yaz kış demeden Toros Dağları'nda ağaç kesimi yaptıklarını anlatan Güneş, çocuklarının eğitimine de bu meslek sayesinde katkıda bulunduklarını vurguluyor. Hatta oğlunu da ormancı olarak yetiştirmek istediğini, bu yüzden Iğdır Üniversitesi'nde av ve yaban hayatı okuttuğunu söylüyor.
Geçmişte işlerin çok daha zorlu olduğunu belirten Mehmet Güneş, teknolojinin gelişmesiyle birlikte bazı kolaylıkların sağlandığını da ifade ediyor. Eskiden ağaçları ve tomrukları katırlarla çektiklerini, şimdi ise traktörlerle indirebildiklerini anlatıyor. Ancak traktörün de masraflı olduğunu ve bu durumun kendileri için ek bir yük getirdiğini de sözlerine ekliyor.
Zorluklar ve Riskler
Mehmet Güneş, orman işçiliğinin hem çok ağır hem de çok riskli bir iş olduğunu vurguluyor. Tecrübesiz kişilerin bu işe girmesinin çok tehlikeli olduğunu, ağacın her an üzerlerine devrilebileceğini veya dal düşebileceğini belirtiyor. Kaza riskinin çok yüksek olduğunu söyleyen Güneş, bu nedenle dikkatli ve tecrübeli olmak gerektiğini ifade ediyor.
Eşi Esengül Güneş ise, 35 yıldır eşiyle birlikte Toroslarda ekmeklerini kazandıklarını söylüyor. Tahtacı bir aile olduklarını ve bu mesleği aile geleneği olarak sürdürdüklerini belirtiyor. Hatta Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethederken Haliç'e indirilen gemilerin tahtalarını kendi atalarının biçtiğini ve bu nedenle "tahtacı" lakabını taşıdıklarını anlatıyor.
Tahtacı Geleneği ve Fedakarlıklar
Esengül Güneş, aile tarihlerindeki fedakarlıklara da değiniyor. Dedesi'nin Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda şehit olduğunu ve babaannesinin bu haberi ormanda çalışırken aldığını anlatıyor. Göçebe Yörük kültürünün içinde büyüdüklerini ve bu mesleği devam ettiren son nesillerden biri olduklarını belirtiyor.
Torosların zorlu şartlarında her mevsim çalıştıklarını dile getiren Esengül Güneş, yağmur çamur demeden bu işi yaptıklarını ve herkesin bu zorlu mesleği yapamayacağını söylüyor. Ancak ekmek parası için buralara geldiklerini ve 10 yıldır Akseki'de çalıştıklarını ifade ediyor.
Sonuç
Mehmet ve Esen Gül Güneş çiftinin hikayesi, Torosların zorlu coğrafyasında umutla yeşeren bir yaşam destanıdır. Aile geleneğini yaşatma azmi, doğayla mücadeledeki kararlılıkları ve gelecek nesillere aktarma çabaları, bu çifti örnek birer figür haline getiriyor. Onların hikayesi, zorluklar karşısında yılmamak, geleneklere sahip çıkmak ve umudu her zaman canlı tutmak gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.






