
Zaman Hayattır! Çalışmak mı Yaşamak mı? Seçim Senin!
Neoliberal sistemin en büyük korkusu, bireylerin boş zaman ve boş alan sahibi olmasıdır. Bu nedenle sistem, sürekli olarak "performans öznesi" olmamızı ve durmaksızın çalışmamızı dayatır. Bu durum, yaşamaya vakit ayırmayı engellerken, tembellik ve aylaklık hakkımızı da elimizden alır. Sürekli çalışmanın kutsallaştırıldığı, boş zamanın ise verimliliğin düşmanı olarak görüldüğü günümüzde, toplama kamplarının kapısındaki "çalışmak özgürleştirir" sloganının benzeriyle karşılaşıyoruz.
Çalışmak Özgürleştirir mi?
Sistem bir yandan hızlı çalışmayı öğütlerken, diğer yandan "yavaşlamayı" piyasaya sürerek yorulanları teskin eder. "Refah" ve "zenginlik" hayalleriyle insanları motive ederken, borçlu ve alacaklı olarak ikiye ayırarak çalışma çemberini tamamlar. David Graeber, bu döngüden hareketle "zırva işler" kavramını ortaya atar. Ona göre, iş temelli bir uygarlığa dönüşürken, "üretken iş" kavramını kaybettik ve işi, kendinde amaç haline getirdik. Çalışmayanların sevgiyi hak etmediğine inanarak, toplu köleliği seçtik. Nefret, hınç ve şüphe, toplumu bir arada tutan çimento haline geldi.
Tüketim kültürünün devamlılığı için çalışanlar "başarılı" olarak nitelendirilirken, insani koşullardan ve boş zamandan bahsedenler ise "bozguncu" olarak etiketlenir. "Piyasanın dediği olur" anlayışıyla ekonomik, politik ve kültürel şiddete maruz kalan bu "bozguncular", işletmeci feodalizmin kuşatıcılığından dem vurarak, "kazan ve harca" düsturuyla yaşayan Homo Economicus'un çalışma ve borçlandırma tahakkümüyle şekillendirildiğini hatırlatır.
Boş Zaman Neden Hayati?
"Neden Çalışalım ki? - Boş Zaman Toplumuna Dair Savlar" kitabında, neoliberal sistemin dayattığı çalışma anlayışı çözümlenirken, boş zamanın önemi vurgulanır. Neoliberal sistemin evcilleştirip sürekli "çalış" dediği insanın elinden aldığı en önemli şeyler, boş zaman ve keyiftir. Çalışma günlerinin azaltılmasını savunanlar ile aksini söyleyenler arasındaki gerilim bir yana, neoliberal sömürü sisteminin politik ve ahlaki yanı esas tartışma konusudur.
Bertrand Russell, 1932'de yayımlanan "Aylaklığa Övgü" metninde, günümüzdeki durumu öngörerek, insanların tasasız ve neşeli olma imkanının verimlilik tutkusuyla kısıtlandığını belirtir. Boş zaman sorununun, uzun çalışma saatleriyle insanın hizaya getirilmesine dayandığını hatırlatır. İnsana "verimli" ve "esnek" çalıştığı sürece "değer" veren sistem, boş zamanı ve keyfi paranteze alarak, çalışma dışı vakitleri tüketime ayırmaya teşvik eder. Günümüzün moda kavramı "döngüsel ekonomi" tam da bu şekilde hayat bulur.
George Woodcock ise "Saatlerin Tiranlığı" metninde, kapitalistlerin zaman bilinci kazandığını ve işçinin emeğini temsil eden zamanın, sanayinin hammaddesine dönüştüğünü ifade eder. "Zaman paradır" anlayışı, kapitalist ideolojinin temel şiarlarından biri haline gelir.
Piyasanın marifetleri "Neden çalışalım ki?" sorusu, aslında "Nasıl bir çalışma?" ve "Nasıl bir boş zaman?" sorularını da içerir. Juliet Schor, çalışma ve harcama düzeninin zamanımızı, sosyal ilişkilerimizi ve mutluluğumuzun kaynağı olan unsurları baltalama ihtimaline dikkat çeker. Uzayan mesaileri, artan tüketimi ve hızlanan yaşamı mı, yoksa zamana, kişisel bağlar kurmaya odaklanabileceğimiz hayatlar mı kuracağız?
Arz yaratma ve talep oluşturma ile bunlara yönelik üretim ve tüketim döngüsü, neoliberal sistemin özünü oluşturur. Bu yoğun akışta, boş işler ve boş zaman gerilimine tanık oluruz. İnsanın daha fazla ve gereksiz ayrıntılara boğularak çalıştırıldığı sistem, anlamsız işlerin yaratılmasına önayak olarak denetimi ve tüketimi uyumlu hale getirir. David Graeber, egemen sınıfın boş zamanı olan mutlu ve üretken bir nüfusun ölümcül bir risk barındırdığını anladığını belirtir.
Sonuç
Boş zaman ve çalışma arasındaki denge sorununu çözmeye nereden başlayacağımız önemlidir. Zihniyetin değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan bir başyazıda, "Zaman, para değildir; zaman hayattır." ifadesi yer alır. Bu ifade, yaşamaya zaman ayırmak için mi çalışacağımızı, yoksa çalışmak için mi yaşayacağımızı sorgulamamıza neden olur ve günümüzde daha da anlamlı hale gelir.