Tarih kitapları sayılarla konuşur, ama hiçbir sayı dedemin annesinin ağladığı sabahı anlatamaz. Hiçbir istatistik, küçük Ablahat’ın "Anne biz ne zaman döneceğiz?" sorusunu taşıyamaz. 1915 baharında yaşananlar, sadece gidenlerin değil, kalanların da derin yaralarıdır. Bu kayıpların izlerini silmek yerine, hatırlayarak birbirimize sahip çıkmalıyız.
Kaybedilen Sadece İnsanlar Değildi
Bize hep "Onlar gitti, biz kaldık" öğretildi. Peki, biz neler kaybettik? Gidenlerin ardından ne kadar eksildik? Süryaniler, Ermeniler, Rumlar... Onlar sadece birer kimlik değil, komşumuzdu. Pencereden sarkan el, yünden kazak, berberin aynası... Bir sabah sessizlik geldi. Evler, sokaklar, çarşılar sustu. O sessizliği içimize miras gibi yerleştirdik. Susmanın, unutmanın mirası gibi...
- Komşuluk ilişkileri: Birlikte büyüdüğümüz, güldüğümüz insanları kaybettik.
- Dil ve kültür: Konuştuğumuz diller, oynadığımız oyunlar unutuldu.
- İnanç ve güven: İnsanın insana bakışındaki sıcaklık kayboldu.
1915'te kaybolanlar sadece isimler değildi. Birer yüzdüler, tanıdıktılar. Komşu evin penceresinden sarkan el, kış gelmeden dikilen yünden kazak, berberin gülümseyerek uzattığı ayna, bir okul defterine düşen ilk heceydiler. Ve bir sabah, sessizlik geldi. Yalnız insanlar değil, evler, sokaklar, çarşılar, diller her şey sustu. O sessizlik, taşın gözeneklerine, pencere pervazlarının rüzgâra açılan ahşabına bile sindi. Ve biz fark etmeden, o sessizliği içimize yerleştirdik. Bir tür miras gibi… Susmanın, unutmanın, bakış kaçırmanın mirası gibi…
Unutmak mı, Hatırlamak mı Eksiltir?
Geçmişi unutmak, sadece bir hatırayı kaybetmek değildir. Geçmişi unutan toplumlar, neyle sınandıklarını da, neyin tekrar edebileceğini de unutur. Bugün hâlâ kimlikler üzerinden birbirimize kuşku duymamızın, insanlar arasına görünmez duvarlar örülmesinin bir nedeni de budur: Anlatılmamış, dinlenmemiş, kabul edilmemiş hikâyelerle yaşıyoruz. Bir şey çöktü o yıllarda, taş değil, toprak değil inançtı. İnsanın insana bakışındaki sıcaklık, birbirimize dair bildiğimiz o derin, sessiz güven… Bir sabah, gidenlerin ardından sadece insanlar eksilmedi; bazılarımız sevdiklerini yitirdi, bazılarımız kelimelerini, bazılarımız ise kalbinde taşıdığı insanlığa dair umudu. Ve biz, kalanlar. Suskunluğu içimize katık ettik. Çünkü kayıplar bazen mezara değil, insanın içine gömülür. Ve orada, yıllar geçse de, konuşmadıkça büyür.
Yüzleşmek Bizi Güçlendirir
Yüzleşmek bir toplumu zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Çatlamış yerlerinden yeniden tutunmasını sağlar. Çünkü bir toplumun hafızası, yük değil, vicdandır. Eğer bugün hâlâ konuşabiliyorsak bu acıları, bu, geçmişin hatırlanmasından çok, geleceğin korunması içindir. Adalet sadece dünü onarmak değil, yarını yanlışlardan korumaktır. Ya senin ailenden biri olsaydı? Bazen bir soru, bütün bir tarihi anlatmaktan daha güçlü olabilir. Sizin dedeniz bir sabah evden alınsaydı, kimse nedenini söylemeseydi ve bir daha hiç dönmeseydi… Ne hissederdiniz? Ya da küçük kardeşiniz, sizinle birlikte yürüdüğü sokakta aniden kaybolsaydı ve siz yıllar boyunca o sokağa her döndüğünüzde onun adımlarını hayal etmek zorunda kalsaydınız? Bir annenin boş kalan sofrasını, bir çocuğun geri dönmeyen babasını, bir evin hiç açılmayan kapısını düşünün. Bu acı herhangi bir kimliğe mi aittir? Yoksa insana mı?
Bugün hâlâ birilerinin acısına gözlerimizi kapatıyorsak, yalnızca o insanları değil, kendi içimizdeki insanı da yitiriyoruz demektir. Çünkü biz, sadece kendimizle var olmadık. Bir annenin kucağında, bir kardeşin gülüşünde, bir komşunun ikramında büyüdük. Sevgiyle kurulan o görünmez bağlar sayesinde olduk bugün olduğumuz kişi. İşte bu yüzden, yoklukları sadece yokluk değildir. "Onlar"ın eksikliği, hepimizin kalbinde bir göçüktür. Empati dediğimiz şey, bir halkın yükünü sırtlanmak değil; onun acısıyla yan yana durabilmektir. Sessizliğinde kalabilmek, yasına saygı duyabilmek, birlikte ağlamayı bilmek. Çünkü hatırlamak sadece geçmişle ilgili değildir. Hatırlamak, bugün neye dönüştüğümüz ve yarın kim olacağımıza dair verilen bir karardır. Bir halkı tanımak, onu anlatmakla değil, onunla birlikte susmakla, birlikte dinlemekle, birlikte hissetmekle mümkündür. Şimdi sana soruyorum: İnsanı eksilten hatırlamak mıdır; yoksa unuttuğunda mı eksilir insan?
1915'te yaşanan acıları unutmamak, sadece geçmişe değil, geleceğe de sahip çıkmaktır. Komşularımızın acılarını anlamak, onlarla birlikte yas tutmak, bizi daha insan yapar. Hatırlamak, birbirimize sahip çıkmanın en sessiz ve en yüce halidir.