30 Nisan 2025 Çarşamba

Şam'ın Sırları: Yavuz'un Göğü, Selahaddin'in Gölgesi!

Gazeteci Güngör Yavuzaslan, Suriye'ye yaptığı ziyaretin ardından Şam'a dair çarpıcı izlenimlerini kaleme aldı. Yavuzaslan, yazısında, Şam'ın tarihi derinliklerini, Yavuz Sultan Selim ve Selahaddin Eyyubi'nin bu şehirdeki izlerini ve Türkiye'nin günümüzdeki rolünü etkileyici bir üslupla anlatıyor. Şam'ın taşlarına sinmiş zamanı, sabah ezanlarıyla uyanan ruhunu ve Türkiye ile olan köklü bağlarını vurguluyor.

Yavuz Sultan Selim'in Şam'ı: Bir Fethin Ötesinde Miras

Yavuz Sultan Selim'in 1516'da Mercidabık Zaferi sonrası Şam'a girişi, sadece bir fetih değil, aynı zamanda bir mirasın devriydi. Yavuz, Şam'a kan dökmeden girdi ve Osmanlı'nın kalbini bu topraklara taşıdı. Şam halkı, Yavuz'u bir fatih gibi değil, adaletin sesi olarak karşıladı. Yavuz Sultan Selim'in Şam'da attığı adımlar, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda Hilafetin Osmanlı'ya geçişi ve tüm İslam coğrafyasının sorumluluğunun üstlenilmesi anlamına geliyordu.

Yavuz'un Şam'daki mirası, bugün hala Emeviye Camii'nin avlusunda hissediliyor. Caminin duvarları, "Yavuz'un gölgesi, Şam'ın minarelerinde ezanla yankılanır" sözünü fısıldıyor gibi. Yavuz Sultan Selim, Şam'da sadece bir fatih değil, aynı zamanda bir adalet timsali olarak anılıyor.

Selahaddin Eyyubi: Kudüs'e Giden Yol Şam'dan Geçer

Şam'da Yavuz Sultan Selim'in izlerini takip ederken, Selahaddin Eyyubi'nin türbesine ulaşmak, tarihin başka bir katmanına dokunmak anlamına geliyor. Selahaddin Eyyubi, sadece bir komutan değil, aynı zamanda bir dava, bir direniş ve bir ahlak sembolü. Kudüs'e uzanan yolun Şam'dan geçtiği gerçeği, Selahaddin'in Şam'daki önemini vurguluyor. Onun adalet anlayışı, bugün bile Şamlıların dilinde dua gibi dolaşıyor.

Selahaddin Eyyubi, Haçlılara karşı İslam dünyasını birleştiren bir liderdi. Şam'da attığı adımlar, Kudüs'ün kapılarını aralamıştı. Bu nedenle Şam, sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir misyonun, bir ruhun taşıyıcısıdır. Selahaddin'in "Miğferi toprağa düşse de, adaleti rüzgar gibi eser Emeviye'nin kemerlerinde" sözü, onun adalet anlayışını en iyi şekilde özetliyor.

Bugünün Şam'ı: Umut ve Direnişin Taşlara Yazıldığı Şehir

Günümüz Şam'ında yürürken, geçmişin yankılarıyla birlikte günümüzün karmaşası da hissediliyor. Esad rejiminin yıkılması sonrası oluşan yeni siyasi yapı, halkın yeniden nefes almasına imkan tanıyor. Türkiye ile kurulan diplomatik ve ekonomik ilişkiler, hem sınır güvenliği açısından hem de kültürel bağların yeniden inşası açısından tarihi bir süreci temsil ediyor. Medhat Paşa Çarşısı'nda bir dükkanda, eski Osmanlı fermanlarının kopyaları satılıyor. Bu durum, Şam'ın Osmanlı geçmişine duyduğu özlemi ve Türkiye'ye olan umudunu gösteriyor.

Şam'da yaşayan bir esnafın "Bizim asıl sermayemiz hatıradır. Osmanlı'nın bıraktığı yerden şimdi Türkiye devraldı" sözleri, Türkiye'nin Şam için ne ifade ettiğini açıkça ortaya koyuyor. İç savaşın yaraları hala sarılmamışken, Türkiye'nin insani yardımları, diplomatik desteği ve kültürel temasları bu topraklarda bir umut ışığı olarak görülüyor.

Şam'a el uzatmak, sadece tarihi anlamak değil, aynı zamanda geleceğe söylenecek sözlerin ifadesidir. Yavuz Sultan Selim ve Selahaddin Eyyubi gibi iki büyük ruhun buluştuğu bu şehir, bugün bir kez daha şahit arıyor. Türkiye, Şam'da sadece bir diplomasi değil, bir hafızayı, bir adaleti ve bir geleceği yeniden inşa etme gayretindedir. Bu coğrafyada barış, geçmişi onurlandırmadan kurulamaz. Şam, Türkiye için sadece bir komşu değil, bir davanın, bir tarihin, bir kardeşliğin adıdır.

İlgili Haberler